Hikayeler

PALTO

Kahvaltıda korkunç bir haberle sarsıldım. Ağlak olan ruhum çoştu. Göz pınarlarım sonsuzluktan akan çeşmelere dönüştü. Yanımdakiler çok şaşırdı cenazelerde bile gülme nöbetleri geçirerek tersine duygularla tepki veren bana  ne olmuştu? merak ediyorlardı. Hiç tanımadığım bir adamın intihar haberi neden beni derinden etkilemişti? Onu hiç görmemiştim, sesini hiç duymamıştım şu ana kadar varlığından haberdar olmadığım birinin acılarını kalbimin en derinlerinde hissettiren neydi?

 –        Ne olur bir kez daha anlat nasıl olmuş? Dedim arkadaşıma.

–         Son kez anlatayım dedi.

–         Evet, son kez dedim.

–         Her anlatışta kötü oluyorum, bende dayanıyorum dedi. Oda duygularını tersine ifade eden biri olduğundan bunları gülerek söylüyordu.

–         Bakmayın güldüğüme” dedi ,” bakmayın çok üzüldüm, bende çok etkilendim.”

Onu can kulağıyla dinliyordum, sanki her anlattığında onun,  o önemli kararı almasının karanlığını aydınlatıyordum içimde. Bilemeyeceğim şeyleri biliyor muşum  hissine kapılıyordum, onun ruhu bana açık bir kapı oluyordu.

-Abimin arkadaşı, çok yakından tanımıyorum. Diyerek söze başladı

Ben, Hatice dikkatle dinliyorduk,  Ömer beyde bize katılmıştı,

-O evliymiş, iki çocuğu varmış. Uzun süredir yani üç yıl kadar önce birine aşık olmuş onu çok sevmiş.Bu aşk onda dirlik huzur bırakmamış eşi durumu öğrenmiş ilk önceleri aşırı tepkiler vermişse de zamanla eşinin acılarına tanık oldukça olayı kabullenmiş,  ne isterse yapacağını söylemiş, isterse ayrılabileceklerini veya üstüne kuma getirebileceğini kendince her çözümü göstermiş.

-Eşi kabul etmiş niye intihar etti ki ? sorusunu sordu Hatice.

-Sevdiği kız mıymış kadın mıymış diye sordu Ömer bey. Sinirli sinirli baktım ona, sorusundan utandı başını öne eğdi.

 Sessizlik bozulmadı, Burak bey anlatmaya devam ediyordu,

 –Kız istememiş, onunla ilişkisini bitirmiş.Anladığım  kadarı ile kızda onu çok seviyormuş. Düşünsene Umut’un yaşadığı çevre dar bir çevre  o kadar kapalı bir toplum ki kız oraya gelin gitse, kuma gitse bile ona orada dünyayı dar ederlerdi, kız bunları bildiğinden ayrılmayı seçmiş olabilir. Hem hangi kadın yuva yıkan biri olmak ister böyle bir damga ile dolaşmak ister. O kız bunları kaldıramazdı bence. Kaçmak kurtulmak istemiş olabilir, Umut ailesi ile yaşasın çocuklarına baksın  diye böyle davranmış olabilir ama Umut’un hayattan vazgeçebileceğini  düşünmemiş sanırım. Adı Umut, ruhu umutsuzmuş meğer.Bunları ben tahminen söylüyorum belki de aralarında başka sorunlar varmış dır bilemiyorum. Abimle akşam beraberlermiş, öyle garip tesadüfler olmuş ki.

 –Ne gibi? Dedim

 –Bir yere pimapen takmaya gitmişler, işleri geç bitmiş. Sonra abim eve gelmek için durağa inmiş, birden  bütün parasını Umut’ta unuttuğunu hatırlamış. Bir an geri dönüp almak istemiş, fakat hiç saatinde gelmeyen   her zaman tıklım tıklım olan otobüs bomboş , tam saatinde gelmiş. Demiş ki;  kendi kendine “ amannn boşver, yarın alırım” Nasıl kahroluyor anlatamam. Nasıl yanıyor canı, kendini suçluyor, keşke gidip parayı alsaydım diyor, keşke onu işyerine yalnız göndermeseydim diyor, “Nerden bilecektin ki” diyerek rahatlatmaya çalışıyoruz onu evde. Yengemde birebir ailece tanıyormuş, birbirlerine  gidip  geliyorlarmış. Yengem Umut’un eşinin yanındaydı dün gece geç saatlere kadar, sonra onunda perişan olduğunu düşündüm, gidip aldım.

 –Bu karar pat diye çıkmamıştır ortaya. Mutlaka daha önce dediği  bir şeyler olmalı, bazı işaretler olmalı, ne bileyim  mesela,” ölmek istiyorum”demiştir, “bu dünyaya artık dayanamıyorum demiştir”bir söz, bir kelime, bir işaret çıkmıştır ağzından. Dedim.

 –Evet, evet, üstü kapalı bir kelime söylüyormuş sık sık  “ Bu palto’dan kurtulmam lazım diyormuş  bazen.

 –Paltomu?  Ne alaka !?Dedik hepimiz birden şaşırmış ifadelerimizle.

 –O günde” ben paltodan kurtulacağım” “ Palto canımı çok acıtıyor” demiş. Abiminde hiç aklına , Ne paltosu? Hangi palto? Ne renk? Nerede?Dolaptamı? büyükmü geliyor? Küçükmü geliyor? Ver belki ben giyerim veya atacaksan lazım olan birilerine verelim gibi sorular sormak gelmemiş.

        Dün değil ondan evvelki gün olmuş olanlar. O güne kadar oğlunu hiç merak edip aramayan adam deliler gibi onu arıyormuş, arkadaşlarını  aramış Umut’tan haberleri olup olmadığını sormuş. Herkes olumsuz cevap vermiş. Kalkıp işyerine gitmiş. İşyerinin  kilidi dışarıdan açıkmış fakat içeriden kilitliymiş.

 –Umuttt Umuutttt oğlummm burdamısın diye defalarca seslenmiş. İşyerinin etrafında  dört dolanmış  perdenin aralığından oğlunun ayaklarını yerden beş altı santim yukarıda görmüş, bir anlam verememiş. Yeniden;

 –Umuttttt!! oğlum aç kapıyııı! diye haykırmış.. hiç ses gelmeyince birilerini çağırıp kapıyı kırdırmış , işte o an  bir feryad kopmuş yüreğinden. Bu feryad sesi ile inlemiş yer gök. Etrafta oturanlar irkilmiş bu sesle, pencerelere balkonlara koşmuşlar, yoldan geçenler dura kalmışlar, Bu feryad  bir anda buz kestirmiş havayı.

   Oğlu öylece boynunda ip duruyormuş odanın ortasında. Hemen kucaklayıp ipten almış koca adamı çelimsiz haliyle… Yere yatırmış.

Polise Cankurtarana çoktan haber vermiş birileri. Cansız genç beden solmuş bir çiçek gibi haraketsiz yatarken iki hemşire ve bir doktor yüklemişler Sedyeye. Kulakları uğultadan siren sesi ile babası da ambulansda ,gitmişler en yakın hastaneye.Doktorlar” üzgünüz ölmüş “demişler.

 –Başını sağolsun amca demiş gençten bir doktor.

 Boş boş bakmış doktora, donmuş,içi çekilmiş,kurumuş.

 –Otopsi yapmamız lazım. Kendini astımı, yoksa buna birimi zorladı.polis bu bilgiyi rapor halinde istiyor bizden demiş uzaklaşmış doktor.

        Bir köşede yığılmış yıkılmış oturuyormuş babası. Anası, eşi gelmiş, akrabaları doldurmuş hastaneyi. Kaybettik  Umudu diyorlarmış birbirlerine. Sessizlik hakimmiş. Oraya gelen herkes, bu ölümde bir suçları olduklarını kabul etmiş gibi suskunlarmış. Bu ölümde onlarında payları olduğunu sanki bir melek onların kulaklarına, vicdanlarına  fısıldıyormuş

gibi herkes kendi farklı bir köşede yere bakıyorlarmış, bir sorgu halindeymiş gibiymiş yüzleri…

        Hasta bakıcı üzgün bir halde ailenin yanına gelmiş. Elbiselerini vermiş babasına. Babası  pantolonunun ceplerini karıştırmış, cebinden bir mektup bulmuş. Umut  intihar etmeden evvel yazmış.Titreyen ellerle mektubu açmış, aile başındaymış. Mektubu okumaya başlamış, yanakları gözyaşları ile ıslanmış sesi boğuk boğuk çıkıyormuş.

 “Bu mektubu bulduğunuz zaman benim, ebedi hayatı intikal ettiğim kesinleşmiş demektir. Hayatımdaki bütün insanlara sesleniyorum, bu palto bana çok dar geldi, yıkadım olmadı, yeniden genişlettim olmadı, kısalttım olmadı, uzattım olmadı,ütüledim olmadı, temizledim olmadı, “Tanrı emanetidir, ona sahip çıkmalıyım, günahtır, bunun  bedeli cehennemlerde yanmaktır dedim kendi kendime, yüzlerce kez yine olmadı. Ben bu paltoya alışamadım.Çünkü paltom kalbimin üstünde kocaman bir yara taşıyor, kocaman bir delik var biliyorum bu deliği ben hatalarımla açtım, ben yasak sevdamla açtım, sadece kendimi değil çocuklarımı da  yaraladım ben yaralarımın derinliğinden. Şimdi bu yaranın bu hayatımda kapanma ihtimali yok umutsuzluğa düştüm, adı Umut olan birine hiç yakışmadı bu umutsuzluk. Allah’a çok inanan birinin bütün ümitlerini yitirmiş olması ve yaradanın emanetine ihanetlik etmesi de canımı yakmıyor değil. Ama o beni anlar tek umudum bu. Rabbim beni anlar biliyorum. Belki sabır göstersem,biraz daha bu paltoya dayanabilsem o benim dualarımı duyacak beni kendi buradan alacaktı bunu da biliyorum ama artık sabır gösteremiyorum. Eşimden elimde olmadan yaşattığım şeyler için özür diliyorum. Sevda bu işte. İnsan her ne kadar bedenine hakim olsa da kalbine hakim olamıyor. Beni bakışları ile yeren insanlara da kızgın değilim. Dileğim o dur ki Rabbim onları beni sınadıkları ile sınamasın.Hoşça kalın İntiharımdan kimse mesul değildir.”

 Mektup bittiğinde akrabalardan birisi

 –Mektubu polise vermek lazım dedi.

 Babası ters ters baktı,

 –Hayır dedi, asla vermem kimseye.

 Doktor uzunca bir sürenin ardından yeniden aileye doğru yaklaştı.

-Otopsi tamam, fakat içeride bizi hayretlere düşüren bir olay yaşadık.

 Pür dikkat dinledi kalabalık.

-Biz mecburen içini açtık her şeyi kontrol ettik  organlarını tek tek yeniden yerleştirdik fakat sağ elini kalbinin üzerinde yanına koymayı başaramadık. Biz sağ elini yanına getiriyoruz, o elini  kaldırıp  soldaki kalbinin üzerine çapraz bir şekilde getiriyordu. Ben ve ekibim çok şaşırdık bir ölünün bunu nasıl başardığına. Kimsenin kalbine dokunmasını istemiyor gibiydi.

    Ailesi cenaze işlemlerini başlatmıştı, her şey ayarlanmıştı, Umut’u yıkayan Hoca da babasını çağırdı aynen şöyle dedi;

 –Hiç böyle bir şey görmedim hayatımda, yıkarken elini ayağını düz etmek istedim ama sağ elini soldaki kalbinden çekemedim. Kaç kere yana koydum ise de o sağ el  kalbin üzerine geldi. Üzgünüm böyle defn edeceğiz.

      Bu sözleri duyanlar o elin neden kalbin üzerinden inmek istemediğini sessiz bir bilişle biliyor gibi sustular. .Umut’un isyanıydı o el. Umut’un kalbinde taşıdığı aşkın derinliğiydi. Sizler suçlusunuz kalbimi anlamadınız, yargılarınızla kahrolası kurallarınızda boğdunuz beni. İşte bakın kalbim hale aynı çarpıyor, görün işte demek istiyordu beklide.

       İşte bu yaralı kalbin acıları beni ağlatmıştı. O kalp benim kalbim olmuştu hoyrattık biz yaşamda. Acımasızdık. Hoş görüsüzdük.Her çarkın kendi kurallarımıza göre işlemesini istiyorduk tersini kaldıramıyorduk, biz kimdik? Allah bile bizi yaptıklarımızla yargılamazken, yaptığımız her şeyi affederken, biz nasıl oluyor da başkalarının hakimi ilan ediyorduk kendimizi? Biz insan mıydık? Tanrının sureti  biz miydik.

Beğenebileceğiniz Benzer Yazılar…

Yorum Bulunmuyor, İlk Yorumu Siz Yapın

    Bir Cevap Yazın