Hikayeler

SEÇİM

  -Reslana!  insanların çoğalmak için kullandıkları “ evlilik” adını verdikleri  olayları inceleyip   dosya hazırlayacağız. Bana acele Asimitu’ yu çağır. O daha önce bazı dosyalar hazırlamıştı gelirken onları da  getirsin.

  -Peki, Aldora  dedi, Reslana.

Masanın üzerindeki bir çok renkli düğmeden kırmızı olana bastı bir ekran açıldı.

-Asimitu, araştırma bölümüne gelmen gerekiyor.

-Kim yardım istiyor? Aldora mı? Ramantu ‘ mu?

-Aldora çağırıyor, üst yönetim  dünyada  yaşayanlarla ilgili rapor istiyormuş, eski dosyalar varmış onları da  getirmeni  söyledi.

-Peki  hemen geliyorum  , dedi. Asimitu.

Asimitu  bahsedilen  bilgileri içeren çipi alarak  odasından ayrıldı.Asimitu uzun boylu, siyah düz saçlı çekik gözlüydü. Gelişmiş bazı özellikleri vardı, özellikle dünya halklarının yaşayışı onun ilgi odağındaydı. Sık sık dünyada yaşayan  çeşitli, dile, dine, ırka sahip insanları  incelemişti. İnsanlar onda  merak uyandırıyordu.

Uzun bir koridordan yürüyerek Aldora’nın çalıştığı bölüme ulaşmıştı. Bu özel odaya sadece dört kişi girebiliyordu. Girişler  sorumluların ten kokularına göre ayarlanmıştı. Ten kokusunu almadığı birine kapılar açılmıyordu.

-Reslana, Merhaba.Aldora’ya geldiğimi haber ver lütfen.

Başını salladı Reslana. Reslana ince uzun kıvır kıvır sarı saçları olan biriydi.

Aldora, Asimitu’yu karşıladı. Gülümseyerek

-Hoş geldin, dedi.

Beraberce çalışacakları odaya yürüdüler.

Asimitu  elindeki çipi Aldora’ya uzatarak,

-İnsanlarla ilgili topladığım bütün bilgiler bunun içinde dedi.

-Bu bilgileri birlikte inceleyelim ama aslında benim istediğim şey tekrar dünyaya küre ile bağlanmak ve daha yakından bakmak olaylara. En son ne zaman bağlanmıştın dünyaya.

-Geçen yıl.

Koltuklarına oturdular, içeceklerini yanlarına aldılar. Bu boyutta  varlıklar sadece sıvı ile besleniyorlardı   vücutlarının yüzde ellisi pelitin denen maddeden oluşuyordu.Diğer yarısı ise kolanen di. Asıl vücutlarını işler yapan ise bedenin ana arterlerinde dolaşan “been” dedikleri beyaz renkli bir sıvı idi. Burada ölümler sadece “been” azalmasından oluyordu. Ömürleri çok uzundu.Yaşlanmak yoktu, bütün varlıklar doğuyor gelişiyor ve dünya zamanı ile otuzlu yaşlarda yetişkin halini alıyor bundan sonrada hiçbir değişim olmuyordu.Yaradan’ın verdiği süre bittiğinde bedenlerini terk edip gidiyorlardı, Bu boyutta hastalık yoktu. Varlıklar kendi seçimleri ile de  yaradanın verdiği süre bitmeden bedenden ayrılma hakkına sahiptiler.

-İnsanlar çok çoğalıyorlar, rastgele ürüyorlar bunun neticesinde de doğan bireylere yaradanın verdiği önemi kimse vermiyor, onları bir böcek  sürüsü, bir yığıntı gibi görüyor dünyayı yönetenler.Oysa ki  çoğalmak kıymet vermekle ilgilidir. Fakat dünyaya doğanları aşırı bir köleleştirme operasyonu olduğundan insanlar sürekli çoğalmaya, düşük iş gücü oluşturulmaya, sadece milletlerin birbirine üstünlük sağlamak için insanları rastgele üremeye teşvik ediyorlar  yeni doğacak varlığa kaynak yaratmıyor yöneticiler. Yeni doğanların sorumlulukları erkek ve kadının üstüne yıkılıyor,özgür iradeleri üzerinde türlü hilelerle oyunlar oynanmaya devam eden  bunu fark edemeyecek kadar körleştirilmiş, cahil bırakılmış bir topluluk. Kendilerini yönetenler ve dünyayı yönetenler bunları ego tatmini , güç merakı, mal hırsı yüzünden yapıyor. Dünyada herkes aslında hiçbirşeyi kendi düşünmüyor, düşündürülmüş olanı düşündüklerini sanıyorlar. Dedi Asimitu.

-Evet, en son duruma bir bakalım dedi Aldora. Bu raporu akşama istiyorlar benden. Biz başlayalım biraz sonra Ramanatu’da bize katılacak.

Başını salladı Asimitu.

Kürenin düğmesine baştılar , küre o kadar gelişmiş bir cihazdı ki evrendeki bütün gezegenleri,uyduları her şeyi  görebiliyordu , duyabiliyordu.

   -Aldora , biz şimdi onları ekrandan görebiliriz, duyabililriz ama bu tek yanlı bir iletişim olacaktır. Bence oraya inelim ışık bedenlerimizle. Bir eve misafir olalım. Onlarla konuşalım. Işık bedenlerimizi dünya’ya indirdikten sonra onların kıyafetlerini giyelim. Bu rapor ancak böyle hazırlanabilir. Biliyorsun sana verdiğim cipte bir sürü kure ile yapılmış inceleme var ama tek yönlü bunlar Aldora.

-Diyelim ki dünyaya indik, nasıl konuşacağız insanlarla, dünyada kimse kimseye güvenmiyor, kimse kimsenin sözüne itibar etmiyor demiştin daha önce hatırlarsan.Bizle arkadaş olurlar mı ? Bizim sorularımızı yanıtlar mı?

-Evet, çok güvensizler ama biz Dünyanın  öyle bir yerine gideceğiz ki bizi Tanrı misafiri olarak görecekler… Dünya da Türkiye  denen  bir  ülke  var, bu ülkenin insanlarına Anadolu insanı diyorlar. Kapılarına gelen insanları Tanrı misafiri olarak görür, onlarla sohbet eder, onlara beslerler hatta evlerinde  kalmalarına bile müsaade ederlermiş. Geçen yılki araştırma raporumda var istersen yeniden inceleyelim.

-Tamam  aç şu çipi inceleyelim. Senin ki iyi fikir Asimitu.

 Çipi incelediler, Aldora Asimitu’nun söylediklerine hak verdi  Türkiye denen ülke’ye inmeye karar verdiler

                                                                        ……

             Gerekli hazırlıkları yaptıktan niyet ettikleri yere inmelerini hayal ettiler. Yeryüzüne iniş yapmışlardı.

             Çoğunluğu bodur ağaçların oluşturduğu, ara sıra büyük ağaçların serpiştirildiği bir arazide buldular kendilerini.  Sağa sola bir nehir gibi kıvrılan toprak yolu gördüler,

-Bu yol mutlaka insanların yaşadığı bir yere çıkıyordur, hazırladığım belgeselde insanların  bir yere gitmek için dünya arazileri üzerinde açtıkları  ve adına yol dediklerini şey bu olmalı dedi Asimitu.

Dünya’ya inerken ışığın gücünü kullanmışlardı ama şimdi insanlar gibiydiler bu yolun sonunda ne varsa oraya yürüyerek gitmeleri gerekiyordu, Dünya halklarının kullandığı araçlar ortalıkta yoktu, kuş uçmaz kervan geçmezdi  ortam. Arada  bir böcek hışırtısı bir kuş sesi düşüyordu sessizliğin ortasına.

    Uzunca bir süre yürüdükleri  halde hiç insana rastlamamışlardı.

-Bu yol mutlaka onların yaşadığı bir yere gidiyor olmalı dedi yeniden Asimitu.

On kilometre kadar toprak yolda yürümüşlerdi, bedenleri dünyaya uyum sağlamakta zorlanmıyordu ama yürümeye alışkın olmadıklarından yorulduklarını hissettiler.

    Aniden arkalarından gelen gürültülü bir ses e kulak kabarttılar. Çok şiddetli bir ses geliyordu ,ama ses nereden geliyordu  göremiyorlardı.

-Yolun  çıkıntısından göremiyoruz biz dedi Aldora. Kenara geç  bekleyelim.

Ses gittikçe yaklaşıyordu. İkisi de hızla kendilerine doğru gelen gürültülü aracı gördüler.

-Bu ne böyle dedi Aldora..

-Bu mu ? Buna Traktör diyorlar, Toprak işlemede kullanıyor  Dünya köylüleri.

-O halde traktörün üzerindekiler bir köylü olmalı.

-Evet,

-işaret edelim dursunlar mı Aldora?

Araç iyice yaklaşmıştı, Asimitu eline dik bir şekilde kaldırdı havaya, Traktörü kullanan adam tam önlerinde durdu.

-Buyrun Gardaş?

Birbirlerine baktılar. Ne demekti  Gardaş.

-Bu yolun sonunda  insanlar yaşıyor mu? dedi Asimitu.

-Yaşamamı beya! Yaşıyoo  elbet, biz yaşıyoz. Benim köyümdür orası.

-Bizi de götürür müsün köyüne?

-Götürüm götürmesine siz kimlerdensiniz gardaş çıkaramadım.Soyunuz sopunuz kimlerdendir acep?

Birbirlerine baktılar yeniden.

Asimitu tüm şirinliğini kullanarak,

-Biz şehirden geliyoruz, araştırma görevlisiyiz. Köyünüzdeki insanlarda sohbet edip bilgi alacaktık.

-Öyle mi?  Tanrı misafirisiniz demek?  Haydi binin,dedi köylü. Gülümsediler.

Traktörün üzerinde oturmaya çalıştılar, o kadar çok hoplatıyor zıplatıyordu ki traktör dengede durmakta zorlanıyorlardı. Hoplatması zıplatması neyse de, sesine tahammülleri  kalmamıştı.

-Bakın bakın işte orada bizim köy dedi

Yeşil ağaçların arkasında kalmış evler, masmavi bir gökyüzü ile köy muhteşem bir tablo sergiliyordu. Köyün köpeklerinin havlamaları da daha duyulur olmuştu.Büyük bahçeli bir evin önünde durdular. Asimitu , ALdora  Traktörden indiler, arkalarından da köylü indi.

-Buyrun buyurun , diye yol gösterdi, Tanrı misafirini ortalıkta  goymak olmaz, bize yakışmaz, sonra Tanrı bize gönül goyar.Bu gün bana rastladınız benim misafirimsiniz dedi gülerek.

-Ama biz bir çok insanla görüşmek istiyoruz.

-Geçin geçin  ya! Ben  çağırırım kimi isterseniz.     

 Yüksek duvarlarla çevrili bahçe kapısını güm güm vurdu köylü. Uzun boylu yaşlıca bir kadın  sesi duyuldu uzaktan,

-Kim ooo? Dedi kadın yeniden

-Aç ana benim , ben.Rıza.

Kapıyı açtı kadın. Aldora ve Asimitu’yu görünce şaşırdı, şehirden gelmişler herhalde diye düşündü

-Hoş geldiniz dedi ikisine birden uzaktan.

-Önlü arkalı yürüdüler  eve doğru.

Tahta merdivenlerden evin ikinci katına çıktılar. Çıkarken evin altında bağlı olan hayvanları gördüler

-Bu ne dedi Aldora?

-Ahırımız? Dedi Rıza.

-Ahır? Dedi şaşkın bir ifade ile Asimitu’ya baktı

-Asimitu bakışları ile  dünyada toprakla uğraşan insanların hayvanlarla yaşadıklarını  anlattı sessiz iletişimle.

Merdivenler evin oldukça geniş olan balkonuna çıkıyordu, Rıza Sediri işaret ederek,

-Hava sıcak dışarıda oturalım dedi. Yer gösterdi

Yaşlı kadında oturdu yanlarına. Onları dikkatlice inceliyordu.

-Açlığınız  var mı? Dedi kadın

-Ana, ne zamandan beri misafire aç mı tok mu soruluyor? Uzak yoldan geliyorlar açtırlar, Selma’ya söyle yemek hazırlasın. Tanrı misafiridirler, köy tavuğu keselim. Bu şehirliler yapay tavuk yemekten tavuğun tadını unutmuşlardır  ,dedi güldü.

Yaşlı kadın başka bişey demeden kalktı içeriye girdi. Gelinini yanında gitti

-Selma misafir var gızım, Rıza yemek hazırlasın diyo…

-Tamam, ana, hazırlarım şimdi, kim gelmiş?

-Biri gadın biri erkek,  garı koca zahir.şehirden gelmişler.

-Kime?

-Bilmiyom , Rıza biliyodur buraya getirdiğine göre.

Yemek hazırlığına başladılar.

                      ……

Aldora,

-Sizi nasıl çağırırlar dedi?

Anlamadan baktı  Rıza

Asimitu devreye girerek, adınızı sormak istedi dedi gülümseyerek

-Rıza ! Rıza dedi  kahkahalarla. Eee size nasıl çağırırlar peki?  Diye devam etti.

-Benim adım, Asimitu, arkadaşımın adı da Aldora.

-Bu nasıl ad böyle hiç duymadım. Siz nerelisiniz aslen. Türkiye’den değil soyunuz sopunuz herhalde?

Buradaki isimleri as çok kulak aşinalığım vardır. Hiç duymadım böyle ad. Yoksa siz gavur musunuz?

Bu soru ikisini de şaşırmıştı Gavur sözünü Asimitu’da hatırlamıyordu.

-Gavur nedir dedi?

-Bizden olmayana biz gavur deriz.

Asimitu   duruma hakim olması gerektiğini hissetti

-Bizde bilmiyoruz ki niye bize bu ismi koymuşlar. Hiç anlamını düşünmedim şimdiye kadar.

-Neyse önemi de yok, ister gavur olun, ister Müslüman şimdi benim evimdesiniz kimseniz kimsiniz  sorun değil. Tanrı misafirimsiniz?  Başımın üstünde yeriniz var dedi gülerek.

-Biz  evlilik konusunda bir araştırma yapıyoruz. Şehirde çok insanla konuştuk bugünde yolumuz sizin köye düştü. Bu konuda insanlarla konuşmak istiyoruz. Bu köyde  kızlar ve erkekler var  dimi konuşabileceğimiz. Evliler de bekarlar da vardır mutlaka.

-Olmaz mı?

-Bizim çok vaktimiz yok. Akşam dönmek zorundayız şehre. Konuşabilir miyiz?

-Aceleniz ne  yemek neyi yedikten sonra konuşurdunuz.

-Hem sohbet edip hem de yemek yeriz. Dedi Asimitu. Aldora pot kırmamak için gerekmedikçe konuşmuyordu onunda araştırmaları izlenimleri vardı ama Asimitu daha bilgiliydi dünyadaki bütün halklar hakkında bilgi sahibiydi.

Rıza içeriye doğru seslendi

-Selenn! Selenn…  gızım buraya gelir misin?

On yaşlarında bir kız çocuğu çıktı evden

-Buyur baba. Dedi  Mahcup.

     Gitmesi gerektiği evleri ve çağırması gereken insanları söyledi bir bir. Küçük kızın yanakları al al olmuştu, misafirlerden utanmıştı. Koşarak indi merdivenlerden, Avlu kapısı çarptı arkasından. Avluda oynayan  enik de seyirtti arkasına. Kapı kapanınca çıkamadı enik. Cılız cılız havladı talihsizliğine…

Selma kapıdan göründü, el işareti ile Rıza’ya çağırdı yanına

–          Hazırda, çorba, kurufasulye var ne pişireyim başka? Ne severler ki…

–          Bende bilmiyom ki ne severler, sen ne varsa pişir işte. Misafir umduğunu değil bulduğunu yer, hadi rahat ol.

 Misafirlerin yanına döndü.

Aldora Rıza’ya baktı uzun uzun.

-Rıza, siz nasıl evleniyor sunuz? Dedi

-Biz görücü usulu ile evlendik dedi gülerek

-Görücü usulu Nedir ki?

-Ayy valla uzaydan gelmiş gibi bir haliniz var, bu ülkede yaşayıp görücü usulünü bilmeyen sizi gördüm dedi  alaya alarak.

-Bilmiyoruz dedi Aldora.

-Gidin ya , dalga geçmeyin benimle… sahi mi bilmiyosunuz?

-Bilmiyoruz dedi yeniden Aldora

-Anlatayım bari dedi inanmadığını vurgulayarak, bizim buralar da  erkek anası gidip  oğluna kız bakar.Sonra kızla erkeği birbirlerine gösterirler. Onlar birbirleri ile evlenmeyi kabul ederlerse evlendirirler buna görücü usulu diyorlar,Beşik kertmesi var,değiş-tokuş var varda var.

-Ama nasıl oluyor böyle? Gönül bağı nasıl kuruluyor erkek ve kadın arasında… böyle oluşuyor mu?

-Birbirlerini görüyorlar ya, ama önceden hiç göstermiyorlarmış evlenecek kimseleri birbirlerine… şimdi zaman değişti artık insanlar görüyorlar.

-Huylarını nasıl anlıyorlar dedi Asimitu?

-Evlenince anlıyorlar,

-Ya anlaşamazlarsa dedi Aldora.

-Bizim buralarda boşanma yoktur, anlaşmanın yolunu buluyoz, sonrada çocuk çocuk gocayıp gidiyoz işte. Şehirde işler başka ama. Şehirde şimdi gızlar ve erkekler birbirleri ile görüşerek  severek evleniyorlar

-O zaman bir çok evlenme şekli var, dedi  Aldora.

-Tabiki, kimi görücü ile evlenir, kimi gaçar evlenir, kimi sever evlenir, kimine eş dost bulur öyle işte.

 Avlu kapısı gıcırdayarak yeniden açıldı, küçük kız görevini tamamlamış dönmüştü.

-Dedin mi gız! dedi Rıza.

Başına sallayıp geçti küçük kız. Selma yemek hazırlıklarına devam ediyor, yaşlı kadın namaz kılıyordu.

                                           …….

            Çağırılan konuklar birer ikişer gelmeye başladı Rıza’nın evine. İlk gelen köyün öğretmeni güzeller güzeli Mihrimandı. İki yıldır bu köyde öğretmenlik yapıyordu. Kendisi aslen Adana’lıydı. Sevmişti öğretmen köyüde köydeki halkı da. Sonra  köyün imamı geldi. Oda köyden değildi, şark hizmeti yapıyordu yeni yetişen  imamlardandı onu dışarıda görseniz asla  imam olduğunu kimse anlayıp bilemezdi, ne up uzun sakalları vardı, ne cübbe giyiyordu nede elinde tespih dolaşıyordu ortalarda. Köydeki insanlar ona çok güveniyordu. Başları sıkıştıklarında ya öğretmene koşuyorlar yada imama gidiyorlardı. Nede olsa onlar okumuş insanlardı, okuyan insan onlara göre her şeyi onlardan çok bilirdi. Severdi bu halk  misafirleri…kapı tekrar çalındığında  Ebe hanımla beraber üç kadın  ve bir erkek daha girdiler avludan.  Sedire ve minderlere uygun yerlere oturdular. Bir süre sessizlik oldu. Aldora ve  Asimitu gelenleri en ince detayına kadar inceliyordu. Utandı bazıları bu dikkatli bakışlardan. Sessizliği Rıza dağıttı

-Bunlar, şehirden geliyorlar. Evlilikle ilgili bir rapor hazırlayacaklarmış. Bunun için gelmişler bizim köye.

Öğreten Mihriman

-Zor yerden sormayın  dedi espiri ile. Mihriban otuz yaşlarında güzelce bir kadındı. Bekardı.

İmam,

-Dinimiz evlenmemizi buyurur dedi.

Arkalardan cılız bir ses geldi. Herkes o sese yöneldi.

-Evlilik mi? Düşman başına. Dedi      Fadime.

-Niye öyle dedin dedi Asimitu?

Fadime öndeki minderlerden birine geçti,

-Beni onbeşimde amcamın oğlu ilen everdiler. Bak halıma öğretmenle aynı yaştayız. Ben kocagarıya döndüm. Ne sevgi, ne şefkat var, yokluk diz boyu. Mihriman’a dönerek evlenme gız! Ne yapcan evlenip.

Mihriman niyeymiş dedi..

-Evleneceğim ama kalbim kimseyi sevmiyor, yalnızlık Allah’a mahsus.

-Doğru  diyor öğretmen hanım gızımız dedi. Orta yaşlı adam. Herkesin evliliği senin gibi  olmaz ki, kader işte. İyide çıkar kötüde çıkar bahtına.

-Ben çok mutluyum Allaha şükür dedi  Emel ebe. Ben mutluyum.

-Ben de eşimden Razıyım dedi Rıza. Ondan daha iyi bir eş bulamazdım. Balkondaki insanlar birbirleri ile bu konuşmaları yapıyor Aldora ve Asimitu dikkatle dinliyordu. Bu böyle olmaz dedi Asimitu? Konu dağılıyor. En iyisi biz size sorular soralım. Siz cevap verin. Biz kayıt edelim.

Olur dediler hep bir ağızdan.

Asimitu:

-Eşinizi nasıl seçersiniz?

-Bu soruyu cevaplamıştım az önce  dedi Rıza.

– Evet, söylemiştiniz ben şöyle anladım. Sizler eşinizi rastgele seçiyorsunuz. Birileri size buluyor veya uzaktan görüyorsunuz anladığım şudur ki siz sadece eşlerinizin bedensel görüntülerine göre karar veriyorsunuz. Sonra çoğalıyorsunuz.

-Çoğunluk böyledir. Biz evliliğin kader olduğuna inanırız. Doğmadan evvel alnımıza yazıldığına. Eğer eşimiz iyi çıkmazsa alın yazımız diye çok uzun yıllar sabır eder katlanırız  dedi imam.

-Peki  aşk dediğiniz şey ne o zaman? Onu kimler yaşıyor?

-Aşk yalan dolan ya, iki gün aşığım diyor üçüncü gün düşman oluyorlar. Dedi Ahmet.

-Hayır, lütfen böyle konuşmayın. Dünyadaki her şey aşk üzerine kuruludur. Kimliksizliğimiz yüzünden aşka kara süren bizleriz. Aşk olağan üstü bir duygu. Hem Allah her kula nasip etmez ki aşkı ile evlenmeyi çoğalmayı.

-Neden etmesin? Dedi Aldora.

-Etse aşk olmaz diyorlar. Sevgi olur sıradan evlenenlerin ilişkisi gibi olur. Oysa aşkta yüceltme vardır o yüceye tapınma vardır. İnsan yüceltme duygusuna girince karşısındakini kusursuz görür, gösterseniz bile kördür gözü. Aşık olduğu insanın  kötülüklerini saysanız sizi düşman beller kendine. Kendi uyanana kadar görmez hiçbirşeyi. Kör eder aşk insanı kör. Dedi Emel.

-Ayy birde karşılıksız aşka düşersen daha beter yanarsın. Ama aşk insana tekamül atlatır. Rabbim önemsediği insanın kalbine aşkı düşürür. Bakın Yunus’a Mevlana’ya, Pir Sultan Abdal’a  onları konuşturan aşktır. Tabi beşer aşkı değil. Beşerde taklit aşk yaşar. Beşerde herhangi bir şeye aşkın oluşması onu ya deli eder, ya insan eder. Beşer bazen kapısını çalmış aşk konusunda çaresiz kalır aşk bazen olmazlarda çıkar Rabbin sınavıdır bu. Uğraş dur artık, can çekiş ölmeden . dedi İmam.

Rıza hocaya takıldı   gülerek,

-Hoca hayrola yaşamış gibi anlattın?

-Yaşadık tabi Rıza. Rabbime şükürler olsun.

-Evli parklı adamsın hoca.  Şu konuştuklarına bak dedi Ahmet.

-Gönül evli parklı dinliyor mu  Ahmet ağa dedi hoca. Gönül bu zincirle bağlayamazsın ki. Bir kuş misali uçar uçar  nereye konar kim bilir. Hem insan gönlüne söz geçiremez ama iradesi ile yapacaklarına engel olabilir.

Aldora;

-Anladığım kadarı ile burada evlilik ilişkileri çok karışık. Kişiye göre değişiklik gösteriyor. Bir düzeni yok. Peki neden evlilik diyorsunuz.

Şaşırmıştı kalabalık. Anlam vermediklerini belli ederek baktılar.

-Nasıl ?yani dedi hoca.

-Evlilik  yasal bir anlaşma. Dedi Rıza.

-Evlilik  yasal bir anlaşma. Bu anlaşmayı yapıyorsunuz ve bedenlerinizi birbirinize bağlıyorsunuz , çoğalıyorsunuz. Ama özünüz bu anlaşmanın içine dahil etmiyorsunuz. Ben bunu anladım dedim Aldora

Asimitu devreye girerek,

-Hayır Aldora o kadar keskin bakış açıları yok. Sadece bizdeki gibi  çoğalmak için seçtiği eşleri gönül birliği ruh birliği kurmadan  seçiyorlar. Biz eş seçerken ruh birliğine bakarız. Kalbimiz kalbine cevap veriyor mu bunu anlamaya çalışırız. Bir çocuk ancak böyle dünyaya gelirse iyiliğin karışımı olabilir. Bizler sizler gibi ömür boyu sözü vermeyiz. Ömür o kadar uzun ve değişken ki…Bizler kalbimizdeki duygu azaldığı zaman birimizden birinde, onun gitmesine izin veririz.

-Siz nerden geliyordunuz dedi Mihriman öğretmen.

-Şehirden dedi Aldora

-Farklı bir gezgenden gelmiş gibi konuşuyorsunuz. Dünyanın hangi ülkesine giderseniz gidin evlilik görsel anlaşmalar üzerine ve ölene kadar vaadi ile yapılırda.

-Bu çok saçma dedi Asimitu.

-Varlığınız değişken, nasıl ölene kadar birine söz veriyor sunuz?

-Neden saçma olsun dedi imam. Hiç saçma değil. O zaman en ufak zorlukta insanlar çekip giderler çocuklar ne olacak o zaman. Kim bakacak büyütecek onları.

-İnsanların birbirlerine sevgilerinin bitmesinin çocuklarla ne alakası var analık ve babalık bitmez ki dedi Rıza.

-Biz gönül birliği  ile çoğalmaya söz veririz. Ölene kadar sözünü kullanmayız. Sevgimiz bitene kadar deriz. Sevgimiz bittiğinde birbirimizi özgür bırakırız ama çocuklarımıza her zaman sahip çıkarız, ayrılık sadece bizi ilgilendirir. Çoğaldığımız kişiler bunlara dahil değildir.

-Siz çok ilginç görüşlere sahipsiniz ?  Bende bazen evlilik cüzdanlarına bir son kullanma tarihi eklemek gerektiğini söylüyorum ama dalgaya alınıyorum dedi Mihriman.

-Seçimlerinizi yanlış yaptığınızı düşünüyorum. Seçim sevgi bağı kurduğunuz kişi ile yapılmalıdır. Beden bağından daha uzun süren bir ilişki boyutudur sevgi boyutu.

– Öyle ama burada genellikle dış şartlar uygun değilse kimseyi sevdiğine vermezler. Bazen dış şartlarla birlikte denk düşerse ne ala. Şanslı sayılırsınız.

-Dış şartlar nedir ? diye sordu Aldora.

-Mesela birini sevdiniz. O geldi sizi ailenizden istedi. İlk önce çocuk ne iş yapıyor? Nereli? Ne zaman doğmuş? Ayda kaç lira kazanıyor? Ailesi nerede yaşıyor? Kıza ayrı ev açacak durumu var mı?  Geçmişte kötü bir davranışı olmuş mu? Sapık mı? Katil mi? Pisikopat mı? Hep bunlar araştırılır eğer bunlardan birisi olumsuzsa birbirlerini ölesiye sevseler bile aile asla izin vermez, bunun için kaçanlar olur. Ama kaçınca da  kızın ailesi erkeğin ailesi olayı öyle devlet meselesi haline getirir ki  bu ikiliye asla dirlik düzen vermezler  hırpalana hırpalana sevgiyi de aşkı da öldürürler. Sevmek tehlikeli iştir bizim buralarda. Dedi imam.

Sizler çok ilginç varlıklarsınız dedi Asimitu. Hayatı zorlaştırmak için oldukça fazla güvensizlik inşa etmişsiniz. Bizde güvensizlik unsurları yoktur. Biz koşulsuz severiz. Kötülük beklemeyiz karşımızdan kötülük de gelemez  zaten.

-Nereliydiniz siz sizin oralar iyiymiş bir bilseniz birine güvenmeyi nasıl özlediğimi? Bende sizle geleyim dedi  Ayşe sessizliğini bozarak.

Ayşe yirmi yaşlarındaydı etine dolgundu.Bekardı. Çok girişkendi. Sözün hiç kimseden esirgemez kimseden korkmazdı.

-Mümkün olsa dedi Asimitu. Bizim oralara uyum sağlayamazsınız.

-Niye  sağlamayım abla dedi Ayşe. Dünyanın her yanı aynı birde güven olsa. Birde insanın insanı  kandırması olmasa.  Sizin orada yokmuş tam bana göre orası. Geleyim bee! Ana babama derim ben onları ikna ederim. Belki sizin oralardan biri ile  evlenirim  dedi gülerek

Kalabalıkta peşinden gülüştü. Selma kapıda göründe sofra hazır  Rıza dedi.

-Rıza Misafirlerine dönerek

-Aç olan buyursun , haydi buyurun karınlarımızı doyuralım. Misafirlerimiz karanlığa kalmadan gitmek isterler bel ki..

Aldora ve Asimitu yere hazırlanmış  sofraya oturdular. Mihriman, imam, Emel, Ayşe’de onlara oturdu sofraya, Ahmet ve diğerleri karınlarının aç olmadığını söyleyerek balkonda sohbetlerine devam ettiler. Yemekler leziz görünüyordu ama nasıl yiyeceklerdi bilmiyorlardı

Telepati ile konuştular,

-Biraz midemiz bozulabilir ama tatmadan gitmeyelim dedi Asimitu.

-Tamam dedi Aldora.

İstedikleri bilgileri toplamış olmanın rahatlığı içindeydiler, kendi boyutlarına gider gitmez yazacaklardı  raporlarını. Dünyaya yeniden güven inşa etmeli diyeceklerdi belki de. Dünyadaki en önemli sorun ne yoksulluk, ne cahillik. Güvensizlik; sorunların anası ,insanların arasına nifak sokan  bir soyka bu diyeceklerdi  kim bilir. Dünyaya güven inşa edilmeli ki sevgi  yuvasına geri dönsün. Aşk kanat çırpsın mavi göklerde. Kalpler aydınlansın Rabbin nuru ile, diye de yazarlar mıydı raporlarına , dağıtılır mıydı elden ele.

Beğenebileceğiniz Benzer Yazılar…

Yorum Bulunmuyor, İlk Yorumu Siz Yapın

    Leave a Reply